Uçuş Modu - 7 (Son)
Yüreğimi köze döndüren, Ver yüreğin benim olsun... Aradan bir ay geçmiş, bu bir ay içerisinde sadece arada bir selamlaşıp, hal hatır sormuşlar. Bir gün Barış Aş
Yüreğimi köze döndüren,
Ver yüreğin benim olsun...
Aradan bir ay geçmiş, bu bir ay içerisinde sadece arada bir selamlaşıp, hal hatır sormuşlar.
Bir gün Barış Aşiyan'ı arkadaşlarıyla birlikte yürürken görmüş, yanlarına yaklaşıp; " Aşiyan, biraz konuşabilir miyiz?" demiş.
"Tabii ki, konuşalım."
Yakınlarında bir oturak varmış, "Gel şu oturakta biraz oturalım istersen, hava da güzel, hem bakarsın kuşların böceklerin sesleri de bize eşlik eder."
"Olur."
"Seni düşünmek, tatlı şey;
Dalgın şey;
Dünyanın en güzel rüzgârından;
En güzel fısıltısını dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık rüzgâr yetmiyor bana;
Ben artık rüzgârı dinlemek değil;
Yeşil bir rüzgâra kapılıp,
Tatlı bir acıya gitmek istiyorum..."
Aşiyan: Barış, n'oolur sus artık. Kalbimi hep böyle şiirlerle feth ettin zaten..
Barış: Sen ne diyorsun Aşiyan, duyduklarım doğru mu? Kalbini mi feth ettim senin? Sen ne güzel şeyler söylüyorsun böyle...
A: Daha sözümü bitirmedim ama görüyorum da fazla ümitlisin.. Şunu demek istiyorum; benim kafa dengim değilsin..
B: Neden ki?
A: Düşüncelerden dolayı.
B: Benim düşüncelerim yaşanılamaz bir hayatı mı temsil ediyor senin için? Çok mu ütopik şeyler düşünüyorum?
A: Anlatamıyorum, yaşanır derler ya, o gibi bir şey; yapıyla alakalı, düşünceyle alakalı..
B: Tamam prenses.
A: Kırmadın umarım.
B: Kıracaksan sen kır, başkası kırmasın..
Dur prenses !
Bir şey söyleme. Bırakalım böyle kalsın, iyi günler..
A: Pekâlâ,iyi günler.
...
Evet, şimdi sıra bendeydi; dostumu çok iyi biliyorum, onun tek derdi dürüst yaşanılabilir bir dünyanın temellerini atmaktı; düşüncelerinin temelinde yatan da bu gibi olgulardı..
İşte böyle, onun bu hikayesini tek cümleyle özetle deseler, nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama "İyiler kaybetmez ,kaybedilir, bunun için kendini zerre miktarı üzmene gerek yok" derdim. Fakat şimdi dostumun benden duyması gerekenler çok farklı şeylerdi.
Güneş batmaya doğru gidiyordu, biz de sabahtandır namazlar haricinde yerimizden kımıldamamıştık, resmen oturduğumuz yerde pas tutmuştuk, pas tutmayan düşüncelerimize rağmen. "Dostum, gel biraz şu dalgaların vurduğu ıslak kumsalda yürüyerek konuşalım" dedim.
"Âlâ" dedi..
Başladık yürümeye, belki beş dakika hiç konuşmadan öylece yürüdük, bu sırada ben de söyleyeceklerimi kafamda iyice şekillendirmeye fırsat buldum.
"Dostum, seni anlıyorum ama kız senin stilin değil anladığım kadarıyla"
"Sen ne diyorsun ortak ;ben onsuz bir hayat düşünemiyorum"
"Tamam tamam, sakin ol.."
Bu arada birdenbire durup, ayaklarının ucundaki çırpıyı aldı ve dalgaların erişemediği ıslak kumsala "Seviyorum seni çavuş kızı" yazdı.
Üzerine sinmiş meçhul tozları silkelemenin tam vakti, diye düşündüm; Aşiyan'ın hem olumlu hem de olumsuz sayılabilecek bu yanıtını iyice bir süzgeçten geçirmemiz gerekiyordu.
Sözlerime yeniden başlayarak;
"Bak ortak, derdini bu kadar sevgi dolu anlatanı ilk kez görüyorum ama şimdi genel bir değerlendirme yapmak yerinde olacaktır.
Evvela sen yengeye açılmadan önce onun en yakın arkadaşlarından kendisi hakkında bilgi edindin ve edindiğin bu bilgiler sonrasında senin kafa dengin olduğu kanısına vardın fakat bu sırada çok önemli bir şeyi unuttun ne tür kitaplar ve hangi yazarları okuduğunu sormayı unuttun. İlerledin.
Bu sefer ilerleyince de anlaştığınız birçok meselenin olduğunu gördüğün gibi anlaşamadığınız yerler de oldu; anlaşamadığınız düşünceler sonucunda da sana "Kafa dengim değilsin" dedi. İşte bizi ilgilendiren yer tam da burası.
Nedir bu uzlaşamadığınız düşünceler?
Öyle zannediyorum ki, senin idealist duruşun onu korkutmuşa benziyor, belki de biraz yavaşlaman elzemdir"
"Ne yavaşlaması ortak; ben sadece hayat hakkındaki fikirlerimi söyledim"
"Ben de onu diyorum ya; bahsettiklerine göre çok kültürlü bir ailede yetişmiş, lise birinciliği var, okumayı seviyor filan falan ama bilmem, hatırlıyor musun sana yaz tatilinde okumak için oluşturduğu kitap listesini göndermişti hani, sen de bana göstermiştin. Buradan yola çıkarak söylüyorum; listede dikkatimi çeken 28 kitabın tamamı batılı yazarların kitaplarıydı. Daha önce de yine bu tarz kitaplar okuduğunu farz edersek fikir ayrılıklarınızın olması gayet doğal.
Velhasıl kelam, dün geceden beri konuşuyoruz, iftar vakti de iyice yaklaştı, sözlerimi fazla uzatmayacağım. Seni tanıdığım için açık konuşacağım; kitap, roman, makale, kalem, kağıt vs. bunlar benim alanım aynı zamanda hobilerim.
Listede batılı yazarlar tarafından kaleme alınan birçok roman vardı. Bu şu demek oluyor, yengemin düşüncelerinin temelinde bu yazarların fikirleri yatıyor."
"Dostum, sen ne diyorsun; Aşiyan'ın düşüncelerinin temelinde ne gibi idealar yatıyor, lütfen biraz daha açık konuş"
"Pekâlâ; kısacası batı romancılığında trajik bir çatışma vardır; bu trajik çatışmanın insan üzerinde bıraktığı iki tane korkunç hastalık vardır; birincisi yalnızlaşma, ikincisi yabancılaşma"
"Hımm... Şimdi neden yalnızlığı bu kadar çok sevdiğini ve hayatına kimseyi sokmak istemiyor olduğunu söylemesini daha iyi anlıyorum. Çok teşekkür ediyorum ortak, ufkumu açıyorsun"
"Estağfurullah birader, keşke elimden daha fazlası gelse"
"Peki şimdi n'aapmam lazım gelir sence?"
"Hiçbir şey yapma, sadece yavaşla. Zamanı geldiğini hissettiğin vakit batıdaki bunalımı ve yalnızlaşmayı aşılayan yazarlara karşı bizde ki karşıtı olan, 72 milleti bir araya getirmeye çalışan, daha iyi bir toplum inşa etme amacında olan yazarları öner."
Su akar, yolunu bulur; olursa olur olmayacaksa olmaz ve hayat devam eder. Kimilerine iyi kimilerine bunalımlı ama gene de devam eden bir şeyler vardır.
SON