Azınlıklar, Etnik Aidiyet ve Asimilasyon
Yıllardır bu kavramların bize bilerek yanlış öğretilmesi sonucu bazı durumlara göz yumduk. Bize lanse edilenin aksine bambaşka anlamlara sahip bu kavramların ge
Yıllardır bu kavramların bize bilerek yanlış öğretilmesi sonucu bazı durumlara göz yumduk. Bize lanse edilenin aksine bambaşka anlamlara sahip bu kavramların gerçek anlamlarının farkına vardıkça insan gerçekten hayret ediyor. Çünkü, bize yanlış bilgi aşılayanlar yaptıkları işte başarılı olduklarına o kadar eminler ki, söylediklerinin yalanlanmasından da korkmuyorlar, çünkü bizim ne kadar derin uykuda olduğumuzu çok iyi bilmektedirler.
Bazı gerçeklerin farkına varmak adına bu kavramların dünya çapında kabul görmüş anlamlarını yorumlayarak tanımlamaya çalışacağım. Öncelikle, azınlıklar ikincil olma özelliğine sahiptir. Yani her azınlık bir devletin denetimi altındadır. Bunlar etnik gruptur ve etnik olmaları sebebiyle biyolojik bir temel söz konusu olduğu için onlara karşı yapılan her türlü ayrım ırkçılıktır.
Etnik aidiyet ise birden çok etnik grubun bir ülkenin kültürünü benimseyerek, o kültürün inanç, adet, anane ve normlarını paylaşmasıdır. Bu paylaşma sonucunda da sözü edilen etnik gruplar kendi kültürlerinden kopukluk yaşamaktadırlar. Başka bir kültüre kendini entegre etmek genellikle yadırgansa da günümüz Türkiye devletinin politikasıdır ve yadırganacak hiçbir tarafı yoktur. Çünkü, başta Erol Güngör olmak üzere aydınlarımız yıllardır Türkiye’nin güçlü ülke olmasındaki çareyi milli bir toplum oluşturmakta bulmuşlardır.
Üçüncü kavramımız olan Asimilasyon ise genelde etnik aidiyetle karıştırılmaktadır, ve etnik aidiyetin yadırganmasının sebebi de budur. Etnik aidiyette toplum kendi isteği doğrultusunda içinde bulunduğu kültürü benimser. Asimilasyon ise, birkaç kelimeyle özetleyecek olursak bir toplumun başka bir toplumu yok etmesidir. Ancak, yine de bu kavramın dünyaca kabul görmüş tanımını yapmakta fayda görüyorum. Şöyle ki, bir azınlık grubun içinde bulunduğu ülke tarafından sosyal normların zorla benimsetilmesi ve kendi öz adetlerinden zorla vazgeçirilmesidir. ABD’nin yıllardır mültecilere kendi dil, din ve adetlerinden vazgeçmeleri durumunda onlara sahip çıkacaklarını söylemesi veya Brezilya’ya göç eden Almanlar’a Almanca’nın yasaklanması gibi olaylar örnek verilebilir.
Peki bizim Lozan Antlaşması’na göre azınlık olarak sayıldığımız Yunanistan topraklarında hangi kavramın etkisi altındayız? Öncelikle, benim dikkatimi çeken şey Türkiye’deki politikanın benzerinin uygulanıyormuş süsü verilmeye çalışılmasıdır.
Yani, Batı Trakya Türkleri’nin Yunanlaştırılmasının meşru gözükmesi adına asimilasyonda kullanılan teknikler bir kenarda durmaktadır. Ancak, bu durum bizim asimile edilmeye çalışıldığımız gerçeğini değiştirmez. Çünkü, etnik aidiyet politikası süsü konulan şu davadan hiçbir Batı Trakya Türkü memnun gözükmüyor. Türkiye’deki etnik aidiyet politikasında hiçbir zorlama olmadan Türk’ü, Kürt’ü, Arnavut’u, Boşnak’ı, Abhaz’ı ve daha niceleri kendini kültür çatısı altında Türk olarak tanımlıyor ama Batı Trakya Türkleri arasında böyle bir durum yaşanmamaktadır.
Yalnız şöyle bir şey var ki, Türkiye’deki Yunan azınlığa karşı böyle bir politika uygulanmamaktadır. Onlar tabi ki de dışlanmıyor, onlar da kardeş olarak görülüyor ama bir emanet olarak görüldükleri için Lozan’da belirtilen hiçbir haktan mahrum kalmamaktadırlar ve böylece etnik aidiyet politikasının da dışında kalmaktadırlar.
Oysa ki, Yunanistan’daki Türk azınlığı için aynı şeyler geçerli değil. İlk başta bizim milli değil, dini bir azınlık olduğumuz söyleniyor, ki bu iddia azınlık tanımına ters düşmektedir. Çünkü Türk olmayıp Yunan olsaydık, azınlık olmamızın bir mantığı kalmazdı. Birileri çıkıp masumca “Biz sizi azınlık değil kardeş olarak görüyoruz” dese de bizi buraya Türkiye emanet etti. Türk olmayan bir topluluğu Türkiye’nin emanet etmesi akla mantığa sığmaz, belki müslüman olduğumuz için emanet edildiğimiz söylenebilir ama laik bir siyasi yapıya sahip Türkiye’nin böyle bir şey yapması da ayrı bir mantıksızlık olur.
Son olarak, Türkiye’de Türklük aidiyetini benimseyenlerin kendileri “Türk’üm” demesi, Yunanistan’da ise devletin bizlere “Yunan’sınız” demesi her şeyi açıklıyor.