Birlik ve Beraberlik Nasıl Sağlanır?
Geçen haftaki yazımda birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için kendi aramızda bölünmelerin olmaması gerektiğine vurgu yapmıştım ama bu tabi ki de yeterli deği

Geçen haftaki yazımda birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için kendi aramızda bölünmelerin olmaması gerektiğine vurgu yapmıştım ama bu tabi ki de yeterli değildir. İnsanların kendi aralarındaki kavgayı yok etmesiyle sadece bölünme durdurulur ama birlik ve beraberlik adına herhangi bir terakki söz konusu olamaz. Bunun için bu hafta rapor mahiyetinde bir yazı yazmaya karar verdim. Bununla ilgili atılması gereken adımları birkaç başlık altında topladım.
Tek Çatı Altında Toplanmak
20. yüzyılda imparatorlukların yıkılmaya başlamasıyla birlikte dünyada ulus devletler kurulmaya başlandı. Nitekim, Türkiye de Fransa’yı örnek alarak imparatorluktan sonra devlet konusundaki ontolojik sorulara karşı bir ulus devlet kurarak cevap verdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal’in amacı milli bir kültür oluşturarak bütün halkı tek bir çatı altında toplamaktır. Konuyu biraz daha açmak gerekirse; herkesin kendisini Türk olarak tanımladığı bir bilinç oluşturulmak istendi. Bilahare Recep Tayyip Erdoğan da günümüzde neredeyse buna benzer bir politika izlemektedir.
Bu şekilde bir toplumdaki her insan tek bir kültürü benimseyince ortaya bir birlik çıkıveriyor ve klişe bir deyimle birlikten kuvvet doğuyor.
Tabi bu durumda dikkat edilmesi gereken hususlar da elbette ki vardır. Şöyle ki, her ulus devlet gibi Yunanistan’ın da haklı olarak milli kültür politikası vardır, bu durumda biz faşist olarak gözükebiliriz, ancak bilinmelidir ki azınlıkların kendi müstakil kültürlerini yaşamaya hakkı vardır. Bu yüzden kendi milli kültürümüzü yaşatalım derken bunu sadece azınlık kümesi çerçevesinde gerçekleştirmeliyiz.
Milli kültürün nasıl sağlanacağı konusunda birkaç örneklendirmeyle devam edelim. Pomaklar çoğu Batı Trakyalı’nın görüşüne göre Kuman-Kıpçak ve Peçenek’lerin devamıdır. Tabi buna katılmayıp çeşitli görüşlere sahip olanlar da mutlaka vardır, fakat günümüzde Türklüğün bir ırktan ziyade bir kültür olması ve Batı Trakya’da Pomak ve Çıtaklar’ın bu kültürün özellikleri taşıması milli kültürün gereği olarak birlik olmayı gerektirmektedir ve bu iki grup arasındaki sözlü, fiziki veya fikri her türlü çatışmanın son bulması gerekmektedir.
Ayrıca, her kurumun tek bir çatı altında denetilip, yönetildiği merkezi bir sistem kurularak fikir ayrılığı ve çatışmaların minimuma indirgenmesi sağlanmalıdır.
Cemiyetçilikten Cemaatçiliğe Geçiş
Bu konuya geçmeden önce, yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için bu iki kavramı açıklamak istiyorum, çünkü büyük ihtimalle cemaat denilince herkesin aklına dini cemaatler gelmektedir. Ferdinand Tönnies, endüstrileşme ve kentleşmenin getirdiği toplumsal değişmeleri gemeinschaft (cemaat) ve gesellschaft (cemiyet) kavramlarıyla açıklamıştır.
Cemaat, aile ve dostluk ilişikilerinin yüksek seviyede olduğu, birbirleriyle yakın ve sürekli bağlar bulunan ve sosyal kontrolün üst düzeyde olduğu toplulukları ifade eder. Endüstrileşme sırasında ise temel ihtiyaçların değişmesiyle birlikte cemiyetçilik ön plana çıkmıştır. Cemiyetçilikte, insanların duygusal anlamda birbirlerinden uzak olduğu, kişisel planların önemli olup, sosyal sapmaların meydana gelmeye başladığı, rasyonel bir yaşam tarzını ifade eder.
Batı Trakya’da ise bu kavramlar hem mikrososyolojik, hem de makrososyolojik araştırmaların konusu olabilir. Mikrososyolojik olarak, her modern toplumda olduğu gibi Batı Trakya’da da artık aileler tutucu olmaktan vazgeçmiş, onsekiz yaşına gelen her bireyin kendi kararlarını kendisinin verebileceği bir döneme gelinmiştir. Günümüzde birçok insan hakikatin bundan ibaret olduğunu zannetmektedir, fakat açıkça görülüyor ki Batı Trakya cemaatçilikten cemiyetçiliğe geçtiği süre zarfında birlik ve beraberlik konusunda duraklama dönemine geçiş yapmıştır.
Makrososyolojik olarak ise, köyler arası ırkçılığı örnek vereceğim. Bu husus belki de önceki başlıkla da birleştirilebilirdi ama kavramlara uyumluluk bakımından bu başlık altında ele almayı daha uygun gördüm. İskeçe dışında da aynı sorunların ne derece yaşandığını pek bilmiyorum ama İskeçe’de neredeyse her Balkan köyünün kendine özgü sıfatı var ve ne yazık ki bu sıfatlar diğer köyler tarafından aşağılamak için kullanılıyor. Bu konuda Ova köylerinin örnek alınması gerektiğini düşünüyorum. Nitekim, Ova’da her köyün insanı birbirlerini aynı mahalledenmişçesine çok iyi tanıyor, birinden bahsederken kim olduğunun anlaşılması için soyunu söylemek yeterlidir.
Çokkültürlülük Berekettir
Milli kültür ve cemaat derken kabuğumuza çekilmemek gerekir. Bulunduğumuz coğrafyanın çokkültürlü bir coğrafya olmasını nimet bilip bundan yararlanmak gerekir. Elbette ki Türkiye kardeşimizdir, Azerbaycan kardeşimizdir, Kazakistan ve diğer Türkî cumhuriyetler kardeşimizdir ama Nurettin Topçu’nun da belirttiği gibi Slav, Cermen ve Latin ırkları nasıl ki tek bir millet değilse, İngiliz ve Amerikalı’lar sırf aynı dili konuşuyor diye nasıl ki tek bir millet değilse Turan da tek bir millet olamaz. Bu konuda soy ve millet kavramları karıştırılmış olur. Ziya Gökalp’in Turan hayaline Nurettin topçu “Hayalperest” diyerek karşı çıkmıştır.
Türkler bin sene evvel Arap ve Fars medeniyetine geçiş yaparak nasıl ki kendi rönesanslarını yapmışlarsa Batı Trakya da bu konuda aynı şekilde davranmalıdır. Bu konuda yanlış anlaşılabilecek bazı konuları da belirtmek isterim. Türklerin rönesansından bahsederken Arap ve Fars medeniyetlerine geçiş yaptıklarını söylemiştim, burada Yunan medeniyetine geçiş yapmaktan bahsetmiyorum. Çünkü, Türkiye yüz sene evvel Batı’yı tek hakiki medeniyet bilip “sadece medeniyetine gireceğiz, kültürümüze bir şey olmayacak” diyenler çok büyük bir felaketi getirmiş oldu. O yüzden taklitçilikten uzak, sadece bize yardımcı olabilecek unsurları kendi kültürümüze eklemeliyiz.
Nüfusu Arttırmak
Bilal Erdoğan geçtiğimiz senelerde Şahin’deki hatim merasimine geldiğinde, Türkiye’deki üç çocuk politikasını abartarak, beş çocuk önerisinde bulundu. İlk başta laf olsun, torba dolsun niyetine söylenmiş gibi gözüküyor, ancak Batı Trakya Türkleri’nin 1922’deki nüfusu Osmanlı Devleti tarafından yapılan sayıma göre 130bin iken günümüzde de o civarlarda olduğu tahmin ediliyor. Ne var ki, ortalama bir nüfus artışına göre bu nüfusun günümüzde 700bini bulmuş olması gerekmekteydi.
Bu konu da belki cemaat-cemiyet konusuyla bağdaştırılabilirdi, fakat bununla alakalı ayrı bir başlık açmanın daha uygun olacağını düşündüm.
--- -- ---
İleride herhangi bir felâketin yaşanmaması adına, önerilerim konusunda her türlü eleştiriye açık olduğumu ve ancak bu şekilde müspet neticeler elde edebilceğimizi belirtmek isterim.