Cemil Meriç, Ümit Meriç, Batı Trakya ve Ben
Daha bir hafta önceden afişi görüp keşke bütün gün dersim olmasa da gidebilsem dedim. Birkaç gün önce ise katılımcıların listesinin içinde Cemil Meriç’in kerime

Daha bir hafta önceden afişi görüp keşke bütün gün dersim olmasa da gidebilsem dedim. Birkaç gün önce ise katılımcıların listesinin içinde Cemil Meriç’in kerimesi Ümit Meriç hanımın ismini görünce gemileri yaktım. Dersler kimin umrundaydı, sabah ilk işim sempozyuma gitmek oldu. İlk oturumdan sonra verilen arada bir şekilde bizim Mustafa Kemal hocayla sohbetin ortasında bulduk kendimizi.
Haklı olarak “Ümit hanım benim hocam olur” diye iftihar ediyordu, biz de “Aaa ne kadar şanslısınız” diye karşılık veriyorduk. Yıllardır İstanbul Üniversitesi’nin sosyoloji bölüm başkanlığı vazifesini üstlenmiş olan Ümit Hanım için Mustafa hoca “Nasıl emekli oldu biliyor musunuz?” diye sordu ve ilave etti “1999 yılında başörtüsü yasağının olduğu dönemlerde örtünmeye karar verdikten sonra rektörle görüşüp görevine devam etmek için izin ister ama rektör bir türlü razı gelmez ve o an emekliye ayrılır” dedi. Herneyse bir müddet sonra “gelin sizi onunla tanıştırayım, sosyoloji öğrencilerini çok sever” dediğinde Mustafa hocadan önce ben gittim yanına. "Yaz boyunca babanızın kitaplarını hatmettim, günün en güzel saatlerinde onun kitaplarını okudum, balkonda kahveyle birlikte Cemil Meriç keyfi yaptım" diyemedim, ama "Dedelerinizin geldiği topraklardan, Batı Trakya'dan geliyorum" diyebildim. "Belli oluyor zaten, neresinden?" deyince "İskeçe" dedim. Bilmeyenler için evet Cemil Meriç Batı Trakya’lı, soyismi de oradan geliyor, teferruatı yazının devamında aktaracağım.
Cemil Meriç
Cemil Meriç’ten biraz bahsedelim. Fikir hayatına sosyalist olarak başlayan Cemil Meriç sonrasında Türkçülük ve en sonunda da Osmanlı medeniyet tasavvuruyla ömrü sona ermiştir. Sosyalist olduğu dönemde çıktığı mahkemede “Sen kimsin?” sorusuna “Marksistim!” diye haykırarak cevap verir. Oysa kendi sözleriyle, o güne kadar tek bir işçinin elini bile sıkmış değildi. “Marksistim” demesinin altında yatan sebep bir haykırış, bir isyan arzusuydu. İşte o zaman Türkiye’de Marksizm de tam olarak böyleydi.
Sağı ve solu bütünüyle reddeder, ”Sağ ve sol: anladım ki bu iki kelime, aynı anlayışsızlığın, aynı kinlerin, aynı cehaletin ifadesidir.. “ der, aynı zamanda da “-izm’ler insana giydirilmiş deli gömlekleri” şeklinde tanımlar ideolojileri, onun için ideoloji insanın düşünmesini engelleyen unsurlardı. Nitekim dönemin ideolojilerle boğuşan Türkiye’sine "Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı memleketim... Karanlığa o kadar alışmışsın ki yıldızlar bile rahatsız ediyor seni..” sözlerini sarfetmiştir. Fakat, “Tarafsızlık namussuzluktur, ben tarafım, haktan tarafım” da demiştir. Onun muhayyilesinde iki taraf vardı, biz ve biz olmayanlar.
Cemil Meriç böyle bir insandı, herkesin ideolojilerle sorun çözme yarışı içerisinde olduğu dönemde asıl sıkıntının ideolojilerin kendisi olduğunu anlamıştı. Cemil Meriç’e göre kendi kafamızla düşünmeliydik ama bunun da bir yolu olacaktı. Kendi kafamızla düşünmek sadece kendi adamlarımızı mı okumak olacaktı? İslam Medeniyeti inşa edilirken kitaplar teker teker taranıyor, İslam’a uygun olan bölümler ahlak unsuru olarak alınıyordu. Farabi, İbn Sina gibi filozofların Aristoteles ve Platon gibi Yunan Filozofları’ndan etkilenip onlara atıfta bulunmalarının sebebi buydu. Bizim de vazifemiz bu, Batı’daki eserleri bıkmadan okuyacağız ama kendimizi unutmadan da bu okumaları ona göre tanzim edeceğiz. İslam ahlakına uygun olanı alacağız, uygun olmayanı ise eleştireceğiz. Ama bizim yaptığımız ya Batı’yı tamamen kabul etmek ya da tamamen reddetmek, Cemil Meriç’in derdi de bunu aşmaktı.
--- -- ---
38 yaşına geldiğinde, gözleri zaten 4.5 numara miyop olan Cemil Meriç her iki gözünü de kaybeder. Seyahatlerden 2 bavul kitapla dönen, evinin duvarlarının kütüphane olduğu Cemil Meriç artık okuyamayacaktı. Bundan sonra ise bu vazifeyi kızı ve asistanları üstlenecekti. Büyük acılar çekiyordu, ama bu dönemde de çok önemli eserler kaleme aldı. Her neyse lafı uzatmadan kızı Ümit hanıma geçeyim...
Ümit Meriç
Ümit Meriç, kızı Fevziye Hazal’ın rüyasını anlatarak mevzuya girdi. Sürekli kızı Fevziye’ye dedesini rüyasında görüp görmediğini sorduğunu ve ilk defa iki sene önce gördüğünü söylediğini söyledi. Torun Fevziye, rüyasında dedesini alışılmış buruk ifadesiyle görür, “Dedeciğim neden üzgünsün, herkes seni çok seviyor, sana Cumhurbaşkanlığı vefa ödülü veriliyor, çocuklara Cemil isimleri konuluyor” deyince dedesinin yüz ifadesi bir nebze değişerek “Gerçekten mi?” diye karşılık verir.
Demin de belirttiğimiz gibi Cemil Meriç Batı Trakya’lı. Ümit Meriç, babası Dimetoka’da doğup Balkan Savaşları’nda Hatay’a göç eden bir hafız ve Dimetoka Başmüftüsü olan dedesinin memleketini anlatırken, bir Roma İmparatoru’nun karısı için şehre o ismi verdiğini, Yıldırım Beyazıt’ın Balkanlar’da Avrupa’ya açılan kapı olarak gördüğü ve günümüzde de Yunanistan’ın bir şehri olduğunu söyledi. Tam da Yıldırım Beyazıt’tan bahsetmişken geçen yıl yangın sonucu harabeye dönen Balkanların ilk camisini de unutmadı. Caminin onarılması için Unesco ve TİKA’nın desteği ve talebi olduğunu belirterek caminin en kısa zamanda eski haline dönmesini beklediğini sözlerine ekledi.
--- -- ---
Bitirirken, İslam ahlakının İslam Medeniyeti’ne nasıl yansıdığını, İslam Medeniyet’inin de Cemil Meriç üzerinde nasıl vücut bulduğunu görüyoruz. İslam Medeniyeti’nin sadece kırıntılarının kaldığı bu dönemde, bu medeniyeti canlandırmak için Cemil Meriç bizim için büyük bir değer. Her kitabının defalarca okunması gereken birisi.