Devlet, Çiftçiler ve Akıbetleri

Yunanistan’da haftalardır süregelen çiftçilerin protestosu sadece Yunanistan’da değil dünya basınında da geniş ölçüde yankı buldu. Bu yazımda olayın teferruatın

Köşe Yazıları 28 Şubat 2016
Devlet, Çiftçiler ve Akıbetleri

Yunanistan’da haftalardır süregelen çiftçilerin protestosu sadece Yunanistan’da değil dünya basınında da geniş ölçüde yankı buldu. Bu yazımda olayın teferruatına inmeden direk sonuca giderek bazı analizler yapmaya çalışacağım.

Öncelikle, her ne kadar söylemek istemesek de Yunanistan’ın durumunun içler acısı olduğu ortada. Hal böyleyken bir de çiftçilerin protestosu ortaya çıktı. Peki bu protesto bir şeyleri düzeltebildi mi? Kısa vadeyi düşündüğümüz zaman müspet neticelerin ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz, ancak uzun vade için bunu söylemek oldukça zor.

Geçenlerde gazetemizin yazarlarından Coşkun Ahmet’in sosyal medyada çok manidar bir tespitine şahit oldum. Tespit şu şekildeydi: “İşgücünü düşüren makineleşme sayesinde her sektörde çalışan işçilerin sayısında azalmalar gözlenmiştir. Her alanda üretimin artmasına karşılık işsizlik artmıştır. Yani, işsizliğin artışının teknolojik gelişimle paralel seyrettiği söylenebilir.” Bu tespit çok doğru olmakla birlikte bazı ülkelerde avantaj haline gelirken bazılarında ise dezavantaja dönüşmüştür. Dezavantajla karşı karşıya kalan ülkelere en büyük örnek şüphesiz Yunanistan’dır. Fakat, Yunanistan’a değinmeden önce bunu zamanında  avantaj olarak kullanan Türkiye’nin siyasi tarihinden söz etmek istiyorum.

1950’lerde Demokrat Parti tek başına iktidar olduğunda kırsal alandaki bedensel işgücü yerini makinelere bıraktığından dolayı hükûmet milleti dünyaya açılmaları açısından kente davet ediyordu. Adeta “Kentte maden var” zihniyetiyle şehirlere akın eden köylüler bu sefer de gecekondu sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olsa da Türkiye artık bambaşka bir hale bürünmüştü. 1960’larda partinin kapatılmasıyla birlikte bu hareketlilik duraksama dönemine girmiş olsa da, Turgut Özal dönemindeki Türkiye yine aynı mantıkla şehirlere akın etmiştir. Özal’ın ölümünden sonra yine duraksama dönemi başladı. Soğuk savaş sonrası dönem olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde aslında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türkiye’nin elinde tehditten çok imkânlar vardı ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada kendisinden daha güçlü başka bir devlet bulunmamasına rağmen, elinde sağlam bir teorik altyapı, stratejik planlama ve siyasi irade bulunmadığından elindeki bu şansı değerlendiremedi ve tabir yerindeyse altın renkteki 13 yılı siyah-beyaz ekranda izlediler. Lâkin, 2002 yılı sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla birlikte yine aynı politikayla hareket ederek Türkiye’nin günümüze kadar fevkalade başarılı bir dönem geçirdiğini söyleyebiliriz.

Peki ben bunları neden anlattım? Türkiye’de asıl kalkınmanın, asıl gelişmenin ne zaman olduğunu hepimiz çok iyi gördük. Aynı şekilde asıl çöküşün de ne zaman meydana geldiğini çok iyi gördük. Bu durum 3 defa tekerrür etti ve her seferinde insanların dünyaya açılması politikasının en başarılı strateji olduğu kendi kendine kanıtlanmış oldu.

Peki Yunanistan’da bedensel işgücünün iyice azaldığı bu dönemde hükûmetin milleti kente çağırması doğru bir karar olur mu? Şu anki çöküş durumunu göz önünde bulunduracak olursak menfî neticelerin meydana gelmesi kaçınılmaz olur. Çünkü, artık şehirlerde de hiçbir şeyin değeri kalmadı. Eskiden köylerde günlerin peynir ekmekle geçtiği zamanlarda bile evin reisi rolündeki baba “Ben Atina’ya gideyim de mutlaka bir iş bulurum” zihniyetiyle hiçbir şeyin garantide olmamasına rağmen bu düşündüğünü gerçekleştirebiliyordu. Peki şimdi öyle mi? Şimdi çalışmak için ancak Almanya gibi ülkelere gitmek doğru çözüm olarak görülüyor.

Bir diğer üzerinde durmak istediğim husus da yönetimin akla mantığa sığmayan tavırları olacaktır. Yine Türkiye’nin geçmişi üzerinden örnek vermek istiyorum. Davutoğlu başbakan başdanışmanı olduğu sıralarda Türkiye’de “Komşularla sıfır problem” politikası uygulanmaya başlanmıştı. Bunun uygulanmasının sebebi de, Türkiye’ye gelebilecek zararlardan komşuların da zarar görme olasılığının yüksek olduğundan kendini daha iyi koruyacak duruma getirmesidir. Tabir yerindeyse Türkiye çevresini bir zar veya kalkanla kaplatmıştı. Ne var ki, Yunanistan’da bu durum biraz garip işliyor. Yunanistan’da yaşayan Türkler olarak yıllardır yapılan bir hata olan ileride Türk saldırılarına karşı kendini koruma adına sürekli silah satın alma politikasından vazgeçilmesini beklerken Yunanistan hükûmeti Türkiye’nin başdüşmanı PKK’nın en büyük destekçilerinden HDP’nin genel başkanı ile bir araya geliyor.

“Uzaktan konuşmak çok kolay” diyenler olacaktır. Evet, kolay. Onlar için siyaset işi ne kadar kolaysa benim için de uzaktan konuşmak o kadar kolay.

Son olarak, “Devlet, Çiftçiler ve Akibetleri” diyerek konuya girmiştim. Peki akıbetleri gerçekten ne olacak? Bunun cevabını sizin takdirinize bırakıyorum. Zira, bütün bu gerçeklerden sonra her seferinde gözle görülür bir başarısızlık görünce verilen hiçbir yanıt tatmin edici olmayacaktır.

Millet gazetesi logo
© 2023 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr