Din, Bilim ve Felsefe Arasındaki İlişki
Bu üç kavram tarihleri boyunca hep birbirleriyle çatışmıştır, ya da öyle zannedilmiştir. Öncelikle din ve bilim arasındaki çatışmanın nedenine bir bakalım. Flor

Bu üç kavram tarihleri boyunca hep birbirleriyle çatışmıştır, ya da öyle zannedilmiştir. Öncelikle din ve bilim arasındaki çatışmanın nedenine bir bakalım. Floransa'da rönesansın doğmasıyla birkikte bilim çok büyük bir değer kazandı ve din geri plana atıldı. Buradaki bilimden kasıt, pozitif bilimdir. Yani, deneye ve ispata dayanan bilim. O görüşe göre de din veya tanrı olgusal olarak ispatlanamadığı için yoktur.
Bu konuda Yılmaz Özakpınar'ın çok manidar bir sözü vardır: "Basit ve kaba düşünceli insanlara göre görülmediği ve kulakla işitilmediği için "Allah yoktur" demek çok pozitif, çok objektif bir düşünce gibi gelir. Oysa pozitif ve objektif düşünce, ancak kanıtlara göre "vardır" ya da "yoktur" der. Allah'ın varlığı, bilim metodolojisinde anlaşılan anlamda kanıt olmadığı gibi yokluğu için de kanıt yoktur. Şu halde bilim, Allah'ın varlığı yokluğu meselesini karara bağlamayı kendi görev alanı dışında görür."
Bu şekilde anlaşılmaktadır ki, bilim dine engel olmaz ama dini de ispatlamaz. Peki bu durumda ne olacak? Bu sorunun cevabını birazdan anlayacaksınız.
Şimdi de bilim ve felsefe arasındaki çatışmanın kaynağına inecek olursak, yine aynı şekilde bütün bilimlerin anası olan felsefe artık sadece düşünmeye dayalı bir hale geldiği için ve yine aynı şekilde herhangi bir ispat olmadığı için ötekileştirilmiştir.
Son olarak, din ve felsefe sorunsalında pozitivist görüşten ziyade başka bir görüş ortaya çıkmaktadır. Felsefe deyince somut bir kavram şeklinde olmasa da akıllara Batı felsefesi gelmektedir. Bunun anlamı ise, çok derin düşünmenin insanı tanrıtanımaz hale getirebileceğidir. Aynı şekilde dine bağlı kalmak da insanı felsefeden uzaklaştırır.
Peki burada Allah'ın tefekkür emrini nasıl yerine getireceğiz? Tam olarak felsefe yaparak yerine getireceğiz. Çünkü bir insan düşünmeden Allah'ın varlığını kavrayamaz. Allah da bizden felsefe yapmamızı istiyor. Tabi bu arada pozitif bilimin önemini de yok saymamak gerekir. Bu üçünü bir arada tutmak mümkün mü?
Max Weber'in teorisiyle mümkün. Max Weber bu konuda pozitif bilimin her zaman yanlışlanma ihtimali olduğu için bunun insanları tatmin etmeyeceğini söyler. İşte bu konuda da imanın önemi devreye girer. Çünkü, iman insana tam anlamıyla doyum verir.
Bütün bunları göz önünde bulundurarak, August Comte'ün pozitivizmi ile Max Weber'in hermenotik (yorumlayıcı) sosyolojisi birbirlerinin rakibi olduğundan ikisi arasında bir karar vermek gerekir. "İman ettiğimiz için tabi ki hermenotiği seçeceğiz" denilebilir, ancak bu taassup olur. Pozitivizm ise kendi görüşlerinin etik olarak değil anlam olarak yanlış olmasına rağmen, mensupları doğru yolu bulamadıkları için, bana göre Weber'in yolundan gitmek daha doğru olacaktır.