İslam’ı kafir gibi benimsemek
Modern ideolojilerin hayatımızın her yanını sarmasıyla birlikte İslamcı ideolojiler de harekete geçmiştir. Modern ideolojilerin bir özelliği baskıya karşı bir s

Modern ideolojilerin hayatımızın her yanını sarmasıyla birlikte İslamcı ideolojiler de harekete geçmiştir. Modern ideolojilerin bir özelliği baskıya karşı bir sosyal hareket şeklinde doğmuş olmalarıdır. Ama bir diğer özellikleri de birinci nesilde takındıkları haklı tutumu ikinci nesle aktaramamalarıdır. Bunun sebebi belki de bir sosyal hareket olma ihtiyacını doğuracak faktörün ikinci nesle kadar uzamaması, birinci nesilde halledilmesidir, bu nedenle ideolojiyi bir gömlek gibi giyip, takım tutar gibi tutan insanlar ikinci nesilde herhangi bir ihtiyaç olmasa da ihtiyaçlarını kendileri yaratmaktadırlar.
İslamcı ideolojiler de aynı dönemde modernitenin İslam’a karşı yaptığı saldırılara yine modern usüllerle cevap vermiştir. Dünya üzerinde barış çerçevesinde bir iddiası olan bir topluluğa karşı sınırlama getirilmesi ahlaken doğru olmayacağı gibi, İslam’a karşı da getirilemezdi. Ne var ki diğer ideolojilerde olduğu gibi İslamcılar’da da ilk dönemde yaşayanlar çekecekleri kadar acıyı çektiler, ikinci dönem ve sonrasındakiler ise oluşan düşman boşluğuyla birlikte kendilerine düşman aramaya koyuldular.
Artık ortada sosyal hareket diye bir şey kalmadı, psikolojiyi tatmin etme hareketi ortaya çıkmıştır. İslamcılığa karşı da bir tavrım yok, modern ideolojilerin tamamı böyle, sadece İslamcılık İslamla çeliştiği için bunları dile getirme ihtiyacı hissediyorum. Yine de haksızlık olmasın diye diğer ideolojilere de değinelim.
Feminizm, sosyalizm ve nasyonalizm... Sanayileşen Avrupa’da insanlar işgücü ihtiyacını doldurmak üzere kentlere akın ediyor ve sadece erkekler işe alınıyordu. Tarım toplumlarında işbölümünün her safhasında kendine yer bulabilen kadın bu sefer bulamıyordu ve buna karşı bir hareket oluşturuldu: Feminizm. Bu hareket tabi ki haklı bir hareketti, fakat günümüzde gerek duyulmayan sosyal ortamlarda feminizm gömleği giyenler, çabalarını haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapıyor. Kadına şiddetin azaldığı istatistiki veri görünce buna inanmak istemiyor. Neden istesin? O kadar çaba boşuna mı gitsin?
Yine sanayileşen Avrupa’da 18 saat fabrikalarda çalışan insanlar sokaklarda ölecek duruma geldiler. Marx, çok haklı bir şekilde “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçiler devrim yapacak” diyordu. Kapitalizm kıvraklığıyla hatalarını düzeltti ve işçilerin devrim yapmasına gerek kalmadı. Yine bir müddet sonra sosyalizm gömleğini yanlış zamanda giyenler, zamana ayak uydurmak yerine zamanı kendilerine ayak uydurmak zorunda bıraktılar ve suçsuz milyonlarca insanı katlettiler. Neden? İleri komünal topluma geçmek için. Sonuç olarak ne ileri komünal topluma geçen oldu ne de kapitalizmden ölmeye devam eden. İnsanlar birbirlerini öldürürken kapitalizm bambaşka şekillerde insanları sömürmenin yolunu buldu.
Ve nasyonalizm, bizde bilinen adıyla milliyetçilik. Ortaçağ Avrupası’nın feodal imparatorluklarına karşı yine haklı olarak ulus devletler ortaya çıkmaya başladı. Gariptir, yine milliyetçilik gömlek gibi giyilmeye başlanmış ve ihtiyaç olmamasına rağmen Osmanlı İmparatorluğundan birçok millet kopup ulus devlet haline gelmiştir. Halbuki Osmanlı İmparatorluğu imparatorluk olmasına rağmen hiçbir zaman emperyalizm politikası gütmemiştir. Ki zaten gütseydi, o dönemin şartlarında Piri Reis rahat rahat Amerika’yı Colombus’tan önce keşfemiş, Amerika kıtası da Osmanlı’nın sömürgesi altında olmuş olurdu.
İdeolojilerin hepsi ortak bir sebepten yani bir baskıdan ötürü ortaya çıktığı için, aynı zamanda da o baskı bütün çağlarda aynı biçimde devam etmediği için ilk başlarda haklı olsalar da daha sonra haklılıklarını yitirmekte ve meşruluklarını sürdürmek için yukarıda saydığım onca yola başvurmaktadırlar.
Peki İslamcılığın bundan nasibi ne olmuştur? İslamcılık, modernitenin dinlere saldırısının her geçen gün arttığı dönemlerde “Biz Batı’nın sadece bilimini, tekniğini alalım ama ahlakımızı, örfümüzü, adetimizi, normumuzu ve benliğimizi koruyalım” ilkesiyle yola çıkmıştır. Günümüzde ise buna pek de gerek kalmamış olsa da İslamcılar hiç olmadık yerden düşman çıkarmakta, hatta postmodernitenin etkisiyle yalanlara dahi başvurmaktadırlar.
Şöyle ki, bir İslamcı İslam’ı artık yalanlarla savunabiliyor. Bir yerde İslam savunulması gerekiyorsa onu bir güzel yalanlarla süsleyerek savunabiliyor. Halbuki savunduğu şey sadece kendi benliğidir, derdi asla İslam değildir. İslamcı sosyalbilimcilere bakıyorsun, dertleri tamamen İslam dışı olan her şeye karşı gelmek. Literatürümüzde bize ait olan medeniyet, irfan, ümran, ilim gibi kavramları da içi boş bir şekilde kullanmakta, gerçek anlamlarının farkına asla varamamaktadırlar.
Şimdi kendimizi biraz sorgulayalım. İslam neydi? Avrupa’nın daha birkaç yüzyıl önce ortaya çıkardığı ikililiği veya daha anlaşılır bir deyişle kutuplaşmayı, yani birilerini sürekli düşman belleme hırsını İslam 1400 sene önce yasaklamamış mıydı? İslam, Avrupa’nın ikililiğe karşı daha yeni keşfettiği bütüncül felsefeyi 1400 sene önce emretmemiş miydi? Peki biz İslam’ın yolundan mı gidiyoruz, yoksa modernitenin mi?
Bitirirken Cemil Meriç’in bir türlü aklımdan çıkmayan o sözünü söyleyerek bitireceğim: “-izm’ler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir”.