Kurallara uyan insanın ahlaksızlığı
Kuralların neden var olduğunu fazla sorgulamayacağım, çok kısa bir şekilde düzeni sağlamak için diyerek geçiyorum. Asıl meselemiz, insan kurala neden uyar? Nede

Kuralların neden var olduğunu fazla sorgulamayacağım, çok kısa bir şekilde düzeni sağlamak için diyerek geçiyorum. Asıl meselemiz, insan kurala neden uyar? Neden uyar değil de, neden uyması gerekir diye sorarsanız tekrar başa döneriz, yani düzeni sağlamak için. Peki her insan düzeni sağlamak için mi kurallara uyar?
Bir yerde kural varsa, o kurala uymak konusunda bir zorunluluk vardır, çünkü kurala uyulmazsa bunun bir yaptırımı olacaktır. İnsan neden durup dururken güvende olmak, yani kurala uymak yerine tehlikede olmayı, yani kurala karşı gelip yaptırım görmeyi istesin ki?
Yaptırım görmek istemeyen insan boyun eğercesine kurala uyar. Fakat kurallar burada amacına ulaşamamıştır. Çünkü kurala uyan insan, kural kalktığı takdirde her türlü aykırı davranışı sergileyecektir. Dahası, insan o günü beklemekte, hatta iple çekmektedir.
Kural aslında toplumda bir nevi ahlak oluşturma gayesi gütmektedir. Kurallara herkesin uyması ahlakın oluştuğunu gösterir ama bu ahlak sadece bir iple tutunmaktadır. Baştan beri ifade edip durduğumuz, insanın kurallara istemeden uyması ise ahlaksızlıktır. Bu kurallara uymasının tek sebebi ise az önce bahsettiğim ipe tutunabilmek, daha doğrusu düşmemek içindir.
Evet, kurala bu şekilde uyan insanın kurala uyması gerçekten kurala uyduğunu göstermez. Bu şekilde kurala uyan insan aslında ahlaksızdır. Kurala uyup aynı zamanda ahlaklı olmak ise bilinçli olmayı gerektirir. Bu şekilde, kuralların kalkması durumunda da bir anda kuralsızlık ortamı oluşmayacak, belki de kuralların tekrar tesis edilmesi için mücadele edilecektir.
Şimdi olaya din sosyolojisi açısından bakalım. Her dinin kuralları olduğu gibi, İslam’ın da kuralları vardır. İslam insana belli bir yaşayış tarzı sunar ve insandan bu tarzı bilinçli bir şekilde kabul etmesini bekler. Ne var ki, burada da herkes kurallara uymaya razı değil, uyuyorsa sadece norm baskısından dolayı uyuyordur. İslam’da buna benzer tutum sergileyenlere karşı oluşturulan bir damga vardır, o damga hepimizin yakından bildiği ‘münafık’ damgasıdır.
Münafıklık bu anlamda bilinçli olmama durumuyla özdeş gösterilebilir. Tabi durumu daha iyi anlamak için Müslüman’ın neden bilinçsiz davrandığına bakmak lazım. Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısı’ kavramı bu durumu çok iyi izah ediyor. Mardin’e göre cumhuriyete geçişte eğitimin sekülerleşmesiyle birlikte, öğretmenin üstlendiği din veya ahlak eğitimi vazifesini artık mahalle devralmıştır. Öğretmenin elinden bu vazife alınınca mahalle de bu boşluğu görür ve sürekli her şeyi izleyen bir göz gibi bireye müdahalelerde bulunur, bu şekilde birey istemese de bazı tutumlar sergilemeye başlar. Bu tutumların başında da, dindarlık gelir.
Batı Trakya’da ise şöyle bir sıkıntı gözlemlenmektedir. Öğretmenin ahlak eğitimcisi görevini terketmesinin yanısıra, mahalle de terketmiştir. Bu da ileride şöyle bir sıkıntı getirecektir: Batı Trakya’da bırakın samimi Müslüman olmayı, artık münafık bir Müslüman olmak bile mümkün olmayacak.
Ancak şöyle bir avantajımız var. Batı Trakya’da öğretmenin bir ahlak eğitmeni olmasını engelleyecek bir durum bulunmamakta. Bu ahlak eğitimini azınlık liselerindeki din kültürü ve ahlak bilgisi hocalarının yanısıra, Kur’an kurslarındaki hocalar da rahatlıkla verebilir. Fakat şöyle bir sıkıntımız var ki, o da hocalarımız üniversite eğitimleri boyunca aldıkları felsefe ve mantık derslerini üfleye püfleye geçiyor, lüzum duymadıkça da asla kitap okumuyor. İlk önce bu durumu aşmamız gerekiyor. Çünkü, ne yazık ki hocalık ünvanı üniversiteyi bitiren herkese rahatlıkla veriliyor. Halbuki, çağdaş üniversite bilgiyi ölçer, irfanı asla ölçemez. Hoca ise irfan sahibi insana denir.
Son olarak, düşüncelerimi bir çift lafla nihayete erdiriyorum. Gerçek bilgi duymak istenilen bilgi değildir. Gerçek bilgi can acıtır. Gerçek bilgi can acıtır çünkü rasyoneldir ve duygu bunu kaldıramaz. Duygu çoğunlukla mantığı yener, fakat mantığın duyguyu yendiği zaman hakikatın ortaya çıktığı zamandır.