Postmodern Bir Cahiliye Dönemi Yaşıyoruz
Konuya girmeden evvel yazımın daha iyi anlaşılması açısından içinde bahsi geçecek olan kavramları yüzeysel olarak açıklamak istiyorum. Öncelikle, Cahiliye Dönem
Konuya girmeden evvel yazımın daha iyi anlaşılması açısından içinde bahsi geçecek olan kavramları yüzeysel olarak açıklamak istiyorum.
Öncelikle, Cahiliye Dönemi özellikle muhafazakâr bölgelerde yetişmiş müslümanların adını sıkça duyduğu bir kavramdır. Sözkonusu kavramda Hz. Muhammed (S.A.V.) dünyaya gelmeden önceki Arap halkı tanımlanıyor. Bu halkın en belirgin özelliklerinden bazıları, kız çocuklarının önemsenmemesi, fuhuş, putperestlik, faiz, kumar, içki gibi davranışlardır.
Modernizm kelimesine baktığımızda ise en güncel tanımıyla çağdaşlık olduğunu söyleyebiliriz. Daha iyi anlaşılması açısından 18. yüzyılda kilisenin bilime karşı duyarsız davranmasından dolayı geliştirilen ve tabir yerindeyse aydınlanma olarak tanımlayabileceğimiz bir kavramdır.
Postmodernizm ise modernizm sonrası anlamına gelmektedir. Her ne kadar modernizmi tam anlamıyla savunmasam da bu döneme müteakip gelen akım daha da vahim durumda olmuştur. Modernizmin en azından amacından sapmış bir ekol olduğunu biliyoruz, bunu “Ölümsüz Kimlikler” başlıklı yazımda da belirtmiştim, ancak postmodernizmi artık bir kaosun içinde olduğumuz dönem olarak adlandırabiliriz.
Cahiliye ile postmodernizm arasındaki ilişkiye gelmeden önce ileride kafanızda soru işaretlerinin kalmaması adına modernizmi neden tam olarak savunmadığımı söylemek istiyorum. Öncelikle modernizm kiliseye karşı bir akım olduğu için dindar kesimlerce pek benimsenmemiştir, aynı şekilde modernciler de dini pek benimsemez. Bu durum modernizm ve Hristiyanlık arasındaki ilişki için geçerli olabilir, çünkü Hristiyanlıkta birey ile Tanrı arasına başka bireylerin girme ihtimali vardır. Meselâ, günâh çıkarma durumlarında din görevlileriyle belli bir iletişim hali oluşur. Durum böyle olunca bilimin ilerlemesi imkansız hale geliyor. Fakat, İslâm’da Allah ile kul arasına 3. şahıs girmediği için din ve bilim pekâlâ paralel bir seyir gösterebilir. İşte bu yüzden, Hristiyanlık ve modernizm arasında çift taraflı çatışma kaçınılmaz iken İslâm ise bunu gerektirmiyor ama yine de modernizm her dine olduğu gibi İslâm’a da aynı tepkiyi gösterdiği için ne yazık ki bu ekolü tam manasıyla savunamayacağım.
Cahiliye ile postmodernlik arasındaki ilişkiye gelince her iki dönemde de bilimin had safhada olduğunu açıkça görüyoruz. Peki, cahiliye anlam bakımından ‘cahil’ yani bilgisiz kelimesinden türeyen bir sözcük olduğuna göre cahiliye döneminde bilim nasıl had safhada olabilir? Öncelikle buradaki cahil sözcüğü okuma yazma bilmeme anlamında değil günümüzde (postmodern dönemde) olduğu gibi artık bazı şeylerin farkında olmama anlamında kullanılmıştır. Zira, o dönemin Arap medeniyetinde bilimin ne kadar gelişmiş olduğu her yerde yazmaktadır. Aynı şekilde Hz. Muhammed (S.A.V.) doğduğunda meydana gelen mucizeler listesinde Kisra Sarayı’nın yıkılması var. Madem bilim yoktu, o halde çok şık bir mimari yapı olarak gözüken Kisra Sarayı’nı kimler inşa etti?
Günümüzden örneklerle devam edelim. Eskiden bir bilgiye ulaşmak için günler, aylar, hatta yıllar gerekiyorken şimdi dakikalar içerisinde bilgiye sahip olabiliyoruz ama kimse bunun için zahmet göstemiyor. Eskiden araştırma uğruna yıllar boyunca, hatta ömürleri boyunca seyahat eden gemiciler varken şimdi matematikte çok başarılı olan oğlumuz bakkala gitmeye üşeniyor. Özellikle benim memleketimde, doğuştan itibaren halihazırda en az 2 dil bilen, daha sonra yabancı dil öğrenme ritüelimiz yüzünden hayatının geri kalanını en az 3 dil bilerek geçiren çocuklarımızın öğrendikler diller zayi oluyor, dahası o bildikleri dilleri sadece Facebook’ta durum paylaşmak için kullanıyorlar. Üniversitede bir bilim dalı okuyan insanımız neredeyse masal düzeyinde kitap okuyor.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda araştırma ruhunun tamamen yok olduğu bir toplumun içinde yaşadığımız görülüyor. Böylece cahiliye döneminde de bilim üst seviyedeyken insanlarda bilinçsizlik hakimdi. Az önce cahiliye döneminde bilinen temel unsurlardan bahsettim, bunlar elbette ki günümüzde de var, ancak insanı yokuşa sürükleyen en önemli etkenin bilinçsizlik olduğu görülüyor.
“Tarih acaba tekerrür mü ediyor?” diye düşünmeden edemiyor insan. “Tarih tekerrürden ibarettir” diye bir söz akla gelir. Bu sözün göreli olduğu çok açık bir şekilde görülüyor, çünkü tarihsel olayların periyodik bir şekilde tekrar ettiği inancı bir fantezi ürünüdür. Fakat, olayların sistematik olmasa da tekrarlanması mümkündür. Ne var ki, burada cahiliye döneminden bizi kurtaracak bir Hz. Muhammed yok ama yine de tekerrürü sağlamak mümkündür.
Peki nasıl sağlayacağız? Hz. Muhammed fiziki bakımdan gelip bizi kurtaramaz belki ama onun yolunu benimsemek tam anlamıyla bir kurtuluş olacaktır.