Sapanca’da Bir Laz Köyü

Geçtiğimiz hafta sosyal ve kültürel antropoloji dersi kapsamında saha araştırması yapmak üzere Sakarya’da Lazların bolca yaşadığı Sapanca ilçesine gitmiştik. Am

Köşe Yazıları 10 Mart 2016
Sapanca’da Bir Laz Köyü

Geçtiğimiz hafta sosyal ve kültürel antropoloji dersi kapsamında saha araştırması yapmak üzere Sakarya’da Lazların bolca yaşadığı Sapanca ilçesine gitmiştik. Ama bir dakika! “İnsan yaptığı ödevi neden anlatır ki?” diye sorabilir bazılarınız. Evvela şunu belirtmek isterim ki, bu yazımı bazı kıyaslama ve karşılaştırmalar yapmak üzere yazıyorum.

Klasik olarak Sapanca’ya gitmek üzere buluşma yerine herkes geldikten sonra otobüse binip Sapanca’ya doğru yola koyulduk. Sapanca’ya beklediğimden daha kısa sürede, yani yarım saatlik bir zaman zarfında vardıktan sonra ekibin bazı üyeleri belediye başkanının makamına giderek nereye gitmemiz gerektiği konusunda istişarede bulundular. En sonunda Şükriye Köyü adındaki bir köye gidilmeye karar verildi.

Sadece 4 kilometre uzaklıktaki bu köye vardığımızda, kendi açımdan konuşacak olursam hem beklediğim hem de beklemediğim unsurlarla karşılaştım. Şöyle ki; hiç alışılmadık bir şekilde köyden Sapanca Gölü’nün eşsiz manzarasını izleyebiliyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın. Sapanca Gölü’nü izlemek garip değil, sonuçta kampüsün bulunduğu bölge nedeniyle her gün izleme şansı buluyorum, ancak bir köyün böyle bir manzarası olması gerçekten çok güzel bir şey.
Bizi kabul edecek bir haneyi bulmaya çalışırken köydeki evlerin yapısı dikkatimi çekti. En ufak rüzgârda savrulacak evler yoktu, gayet özenle yapılanmış veya yenilenmiş evler vardı. Ancak, evler bizim oradaki gibi bir tek altın kaplaması eksik olacak şekilde değildi. Fevkalade güzel bir şekilde yenilenmiş olmalarına rağmen köy tarzına uygun bir şekilde yenilenmişlerdi. Ha bir de unutmadan, yine bizim oradaki gibi köy içinde alkol satışı yapan kafeterya da görmedim. Kısacası, köyün yapısı yükseklik kompleksiyle değil, mütevazi bir kişilik bilinciyle oluşturulmuştu.

Sonunda bizi misafir edecek olan evi bulduğumuzda sanki bizi daha önceden bekliyorlarmışçasına kapılarını açtılar, onların tabiriyle “finduk” ikram ettiler. O sırada evde hamur açma işine ekibimizden bir kız yardım etti. Çay ikramı, bardakların getirilip götürülmesi gibi diğer ev işlerine de diğer kızlar mutlaka istisnasız katkıda bulundu. Biz de çay içme kültürü pek fazla gelişmediği için garipsiyor olabilirim ama çay ikramı bile özenle ve kendi usulüne göre yapılıyordu. Türkiye’li arkadaşlarım “bunun ne gibi bir usulü olabilir” diye merak edebilirler, aslında bu çok ufak bir detay olup sizin için normal görünen bir şey ama en azından su döker gibi dökülmüyor. Peki bunları anlatmakla nereye varmak istiyorum? Ne yazık ki bizim kızlar böyle övebileceğim türden kızlar değil. Şu an bütün tepkileri üzerime çekmiş olabilirim ama durum bundan ibaret. Bizde de tabi ki hamarat kızlar bulunmaktadır ama ne var ki bunların sayısı “istisna” şeklinde tanımlanacak kadar azdır ve azalmaya da devam ediyor.

Bizim bildiğimizin ötesinde, bambaşka bir lezzeti olan gözlemelerimizi de tattıktan sonra mülâkata başladık. Mülâkatı ayrıntılarıyla birlikte anlatmayacağım, ancak üzerinde durulması gereken bir konuyu özellikle söylemek istiyorum. “Komşularla sorun yaşıyor musunuz?” sorusuna oldukça içten bir şekilde “Komşularla kavga olur mu hiç?” diye cevap verdiler. Bizde ne mi oluyor? Komşumuzun en ufak hatasını neredeyse kan davası boyutuna getirecek şekilde büyütüyoruz. Komşunun da bir insan olduğunu unutuyoruz. Komşunun yaptığı hataları herkesin yapabileceğini ve bunun ötesinde kendimizin de buna benzer, hatta bundan daha kötü hatalar yapabileceğimizi unutuyoruz.

Başka bir yerde “Diplomayı almazsanuz hakkımı helal etmeyrum” gibi bir ihtarla da karşılaşmış olduk. Aslında köydeki herkes bize okumanın ne kadar önemli olduğunu söylüyordu ama aralarında en ciddisi bu ihtarı çeken amcaydı. Bu konuda herhangi bir özeleştiri yapmaya gerek duymuyorum, çünkü bizim orada yapılan en mantıklı şeylerden biri de öğrencileri okumaya teşvik etmek. Belki düzenli bir sistem yok ama sonuçta bilinçli bir şekilde teşvik var.

Batı Trakya’yı o kadar eleştirdim ama Türkiye’yi de eleştirmeden yapamayacağım. Türkiye için ne gibi eleştiride bulunulabilir? Türkiye bütün bu saydığım değerlerin farkında değil. Her geçen gün şikâyetler artıyor ve bu şikâyetler nedense kültüre, örfe, adete yönelik şikâyetler oluyor. Fakat, kimse Türkiye’nin bu konularda dünyanın en iyi ülkelerinden biri olduğunun farkında değil.

Dipçe: Yaptığım eleştiriler bireye değil, topluma yöneliktir.

Millet gazetesi logo
© 2023 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr