Ya Modernite, Ya Da Şerefli Kişiliğimiz
Modernlik… En yeni, en güzel, en özgü, en, en, en… Kısaca “en iyi.” Ama neyin en iyisi? Bir kavramı bu kadar yüceltiyorsak etrafında başka kavramlar da olması
Modernlik… En yeni, en güzel, en özgü, en, en, en… Kısaca “en iyi.” Ama neyin en iyisi? Bir kavramı bu kadar yüceltiyorsak etrafında başka kavramlar da olması ve bunların arasında modernitenin en üstün olması lazım. O halde cevap vereyim: “Modernlik gelenekten daha iyidir, geleneğin bütün enerjisinden daha iyidir. Ayrıca dinden, bilhassa İslâm’dan daha iyidir. Modernite bütün bunların en iyisidir.” İşte Batı’nın bize aşılamaya çalıştığı modernlik görüşü budur.
“Biz şimdiye kadar modernliği yüksek bina, şık kıyafetler, ışıl ışıl sokaklar olarak biliyorduk, sen bize nelerden bahsediyorsun öyle?” Bu sizin bildiğiniz buzdağının görünen kısmı. Okyanusun derinliklerinde neler var, neler. Peki neden böyle ahlâksız bir oyuna ihtiyaç duyulsun ki? Bu sorunun cevabını modernliği “Eveleyip gevelemeden dünyanın Batı’lılaşması” olarak tanımlayan Anthony Giddens’ın kuramına göre açıklayacağım.
Modernliğin kurumsal boyutları Kapitalizm, Endüstriyalizm, Askeri İktidar ve Gözetleme şeklindedir. Bu yazımda vurgulamak istediğim hususlarla ilgili pek fazla alakası olmadığı için Askeri İktidar’a değinmeyeceğim. Yazımın başında da değindiğim gibi modernite gelenekten uzaklaşmaktır, cemaatçilikten cemiyetçiliğe geçmektir. İnsanın tek başına yaşamaktan mutlu olduğu, “Yalnız kalmak istiyorum” sözünün kutsal bir söz sayıldığı bir dönemdir modernite. Ve bu sözde belirtilen anlamsız durumun da aslında bir ihtiyaç olmadığı, sadece ve sadece televizyonlardan öğrendiğimiz ve övgü duyulacak bir eylem haline getirildiği dönemdir modernite. Gelenekten uzaklaşmak demişken, geleneklerimizin derinliklerinde kendine yer bulmuş olan atasözümüzde “Derdini anlatmayan derman bulamaz” denilmiyor mu? Ama çağdaş olan her şeyin en iyi olarak görüldüğü modernitede bu söze yer yoktur. İşte egolar bu tür sözler sayesinde okşanarak insanlar denetlenmekte (gözetlenmekte)dir. İnsanlar bu şekilde kontrol altında tutuldukları anda da kapitalizm baş gösterir ve sonrasında “Gelsin paralar”. Senin o gururunu okşayan televizyon hayatının bir parçası haline gelir, ondan ayrılamazsın, bir süre sonra da yenisini alırsın. Bu sadece televizyonda değil, günümüzde sayabileceğimiz her türlü eşyada böyledir ve bunlara ek olarak endüstriyalizm de büyük ivme kateder.
Peki ya moda? Bütün insanların dar paça giymesi, bütün insanların kırmızı-siyah kareli gömlek giymesi hangi akla, hangi mantığa sığar? Sorsan, o çok farklı, özgün bir kişilik ama sürünün içindeki koyun gibi herkesin giydiği kıyafeti giyiyor. Moda olmasa insanlar sadece ihtiyaçları olduğu zaman alışveriş yapar, fakat moda yenilendiği için millet sürekli alışveriş yapma telaşına düşüyor, eğer o şalvar model kotu alamazsa oturup ağlıyor.
Peki ya dininden utanmak nedir? Özellikle gençlere soruyorum. Düşünün ki İngilizce’yi çok iyi biliyorsunuz, Avrupa’lı bir kızla veya erkekle çatır çatır İngilizce konuşuyorsunuz, tam da egonuzun tavan yaptığı o anda karşınızdaki dininizi soruyor, ne cevap verirsiniz? Büyük oranda eminim ki şu an bu yazıyı okuyanların yüzde doksanı müslüman olduğunu söyleyemez. Hani az önce geleneklerin, dinlerin, bilhassa İslâm’ın yok edilmesinden bahsetmiştik ya, işte sen buna bizzat yardımcı oluyorsun. Halbuki hiçbir Batı’lı dinini gizlemez, tam aksine gururla söyler. Oysa sen sanki İslâm zinayı, gösterişi, israfı emrediyormuş gibi ondan kaçıyor; bunlardan sakınmanı tavsiye ediyormuş gibi moderniteye sarılıyorsun.
Bize hep onsekiz yaşını dolduranın reşit olduğu söylendi. Okullarımızda buna yönelik eğitim verildi ve hiç şüphe duymuyorum ki her genç onsekizini doldurmayı dört gözle beklemektedir. Neden? Kendi kararını kendisi verebilsin diye. Son zamanlarda bir de anne-babaların diline dolanan meşhur bir söz var “Sen kendi kararını kendin verebilecek yaştasın”. Anne-babalar bile bu duruma geldiyse vay bu gençliğin haline! Nasihat vermenin kötülendiği bir çağda yaşıyoruz. Herkes kendi kararını kendisi verecek, üzüldüğünde yalnız kalmayı isteyecek ama psikolojik sorunlar başlayınca da internetten, kitaplardan, yakınlarından, psikologlardan medet ummaya başlayacak.
Telefonunuzu her sene değiştirmezseniz, her hafta alışveriş yapmazsanız, modaya uymazsanız, kısaca koyun sürüsü olmazsanız kimse size bir şey demez. Bir şey diyen olursa bile bunu bir düşmanın sizin yaptığınızı beğenmemesi olarak düşünün. Herkes sosyal medyada “Dünyanın en zengin 10 insanı zekât verse dünyada açlık kalmaz” gibisinden sözler paylaşır ama inan ki o 10 kişinin zekâtına ihtiyaç yok, çünkü onlar senin zekâtınla dünyanın en zengin 10 insanı arasına girmiş. Sen onlara zekât vermek yerine gerçeklerin farkına varırsan işte o zaman açlık ortadan kalkar.