Yunanistan için en büyük “tehdit” Müslüman Türk kimliğidir
Yunanistan, uluslararası hukuku ve temel insan haklarını yok sayarak Batı Trakya Müslüman Türklerinin etnik kimliğini açıkça inkâr etmektedir. Bu nedenle Yunani

Yunanistan, uluslararası hukuku ve temel insan haklarını yok sayarak Batı Trakya Müslüman Türklerinin etnik kimliğini açıkça inkâr etmektedir. Bu nedenle Yunanistan'da adında Türk ibaresi bulunan dernekler kapatıldı ve yenilerinin kurulmasına izin verilmemektedir. Kısacası Yunanistan'da Türk olmak suçtur. Bunu bize Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos Batı Trakya ziyaretlerinde Batı Trakya Türklerinin tepkisine neden olan saldırgan açıklamalarıyla sık sık hatırlatıyor. Son ziyaretinde de aynı çirkinlikle toplumumuzun kimliğini inkâr ederek varlığımızı yok saydı.
Ancak Yunanistan'da sadece Türk olmak suç değildir. Aynı zamanda Müslüman olmak da suçtur. Daha doğrusu, devletin uygun görmediği Müslüman olmak suçtur. En büyük suç ise hem Müslüman, hem Türk olmaktır. Bu durumda Yunanistan’da doğuştan en büyük suçlu Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu'dur. Yunanistan bu yüzden Lozan Antlaşması ile hakları garanti altına alınan Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığını ülke için en büyük tehdit olarak kabul etmektedir. İşte bu sebepledir ki, Yunan devleti Batı Trakya Müslüman Türk Toplumunun seçtiği Müftü ve ona bağlı imamları mahkemelere sevk ederek cezalandırmaktadır.
Kaynaklara bakıldığında İslam dinine göre Müslüman bir ülkede Müslümanların dini hizmeti, Müslümanların seçtiği yönetim ve onun belirlediği yetkili kurumlar yoluyla yürütülür. Müftü ve imamların belirlenmesi de bu kapsamdadır. Burada önemli olan din görevlilerinin ve din işlerinin Müslümanların iradesi, istişaresi ve yetkisi ile belirlenmiş olmasıdır.
Aynı kural ve esaslar Müslüman olmayan bir ülkede yaşayan Müslümanlar için de geçerlidir. Yani gayrimüslim bir ülkede azınlık olarak bulunan Müslüman toplumların din işlerinin, kurumlarının ve din görevlilerinin, yine o Müslümanların iradesi ve istişaresi ile belirlenmiş olması esastır.
Müslüman ülkelerde Müslümanların seçtiği Müslüman idareciler, dini kurumların isleyişini tanzim eder. Burada Müslümanlar doğrudan veya dolaylı olarak yine Müslüman yöneticilere verdiği yetkiyle dini kurumlarını çalıştırır. Müftü ve imamların tayini ve müftülüklerin işleyişinde Hıristiyan veya Yahudi/Musevi dinine mensup kişi veya yöneticilerin müdahalesi asla söz konusu değildir, olamaz.
Dünyada genel olarak bütün ülkelerde her din grubunun din işleri, yine o grubun mensuplarının iradesi tarafından bağımsız olarak yürütülür. Bu, dinlere ve insanlığın kabul ettiği bütün uluslararası temel insan haklarına göre her dini grubun bir iç meselesi olarak bir haktır ve hiçbir kişi, kurum veya devlet buna karışamaz. Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Yunanistan gibi bir ülke ise hiç karışamaz. Daha doğrusu karışmamalı, ama gelin görün ki, dünyada bu anlamda en çok karışan veya Müslüman vatandaşlarının iradesini yok sayarak ve kutsallarına saygısızca karışan tek sözde demokratik ülke Yunanistan’dır.
Yunanistan doğuştan insani bir hak olan inanç özgürlüğünü Batı Trakya’da ihlal etmektedir. Müslüman Türk Toplumunun dini kurumlarına insan haklarına aykırı bir biçimde el koyarak işleyişini keyfi olarak yeniden şekillendiriyor ve Hıristiyan memurlar atıyor. İslam’a aykırı bir şekilde ve Müslümanların iradesini yok sayarak kukla din adamlar atıyor/dayatıyor. Atina’da yapılan sözde camiye Hıristiyan Mütevelli Heyeti atayan çarpık bir zihniyet Batı Trakya’da ne yapmaz.
Yunanistan, demokrasinin beşiği değil de, sanki Hitler’in Almanya’sı, Sisi’nin Mısır’ı, Hafter’in Libya’sı, Netanyahu’nun Siyonist İsrail’i gibi ve hatta onlardan bile daha zalim bir ülke gibi davranıyor. Ama bunu ustaca gizleyerek bir lütufmuş gibi gösteriyor ve (yutmak isteyenlere) yutturabiliyor. Aslında yukarıda zikrettiğim ülkelerde bile Yunan devletinin müdahale ettiği gibi Müslümanların dinine müdahale edilmiyor. Belki İsrail, Mısır ve Yunanistan en zalim devletler olarak tarihe geçecektir. Ne var ki, Sisi ve İsrail açıktan zulmediyor, entrikalara başvurmuyor. Müslümanların dini mekânlarına orduyla, polisle silahlı baskınlar düzenliyor, Müslümanları katlediyor ve İsrail örneğinde olduğu gibi Kudüs’te Mescidi Aksa ve diğer Kutsal İslami mekânlara el koyuyor. Ancak Yunanistan bunlardan daha tehlikelidir. Çünkü sinsice hareket ederek Müslüman Türk Toplumunu ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Dünyada özel entrikalarla zulmetme ve sinsice yok etme yöntemleri konusunda bir benzeri daha bulunmayan tek yönetim Yunan devlet yönetimidir diyebiliriz. Vatandaşı olan 150 bine yakın Batı Trakya Müslüman Türklerine bu kadar zulmedip de dünyaya bunu bir lütuf ve demokrasi örneği gibi sunmada mahir entrikacı bir devlet daha yoktur. Yunanistan, Batı Trakya’da Müslüman Türk Azılığının en doğal haklarından biri olan imam, müftü ve Başmüftü seçme/belirleme hakkını, uyduruk “kanunlar” ile zorla elinden alarak Hıristiyan bir devlet olarak Hıristiyan kurullarla Müslüman Türklere kendi asimilasyon politikasını uygulayacak kukla imam, müftü, müftü naibi ve farklı dinden müftü danışmanları atıyor. Ardından “Batı Trakya’daki Müslüman Azınlığa dünyada eşi benzeri olmayan hak ve imkânlar sunuyoruz. İsteğe bağlı olarak İslam şeriatının uygulandığı tek ülke biziz. İstemedikleri halde onlara daha iyi hizmet sunmak için müftülüklerini yeniden şekillendirerek, hatta Hıristiyan personelle de takviye ederek özel yetiştirilmiş imam, müftü vs. atıyoruz. Bunun için devlet bütçesinden özel fon ayırıyoruz. Bu bizim örnek demokratik ülke olmamızın bir gereğidir. Biz demokrasinin beşiğiyiz.” diyerek yaptığı zulmü bir lütuf gibi pazarlıyor. İşin özünü, hakikati bilmeyenler de böyle olduğunu sanıyor.
Genel hukuk ve mantık kuralları açısından bakıldığında bile, başka dinden olanların bir başka dinin müntesiplerinin din işlerine müdahale etmesinin normal olmadığı, eşyanın doğasına, insanın fıtratına aykırılık arz eden bir durum olduğu aşikârdır. Kaldı ki böyle bir müdahale bütün dinler tarafından da asla kabul edilebilir bir durum olmadığı da ortadadır. Dünyanın hiçbir yerinde bir dinin müntesipleri veya devlet yöneticileri, kendi dinlerinden olmayanlar hakkında dini kararlar veremez, vermiyor. Her dinin müntesipleri veya cemaati kendi dini yaşamlarını tanzim edecek dini kurumlarını kendileri belirler, düzenler ve işletir. İbadethanelerine de yine kendileri din görevlisi belirler. Bütün bu işlemleri de kendi iradesi ve istişaresi neticesinde gerçekleştirir ki, dini, doğal, insani ve demokratik olan da budur. Uluslararası Hukuk ve Lozan Antlaşması da bunu öngörüyor.
Ancak gelin görün ki, dünyada sadece bir yerde, kendisini medeniyetin ve demokrasinin mucidi olarak tanıtan Yunanistan’da bu böyle değildir. Daha doğrusu Müslüman Türkler için böyle değildir ve kendi dinleri ve kurumları üzerinde hak sahibi olmaktan mahrum ediliyor. Dini iradeleri ve kutsalları yok sayılarak baskı altında tutuluyor.
Yunan yönetimi bu hak ihlalini sadece Batı Trakya Müslüman Türklerine yapmaktadır. Yunanistan’da yaşayan diğer dini gruplara yönelik böyle bir zulüm söz konusu değildir. Örneğin ülkede yaşayan Yahudi, Protestan, Katolik dinine mensup azınlıkların dini kurumları ve iradesine müdahale etmiyor veya edemiyor. Çünkü böyle bir durumda bağlı olduğu ABD, İsrail ve Avrupa Birliği’ni karşısında bulur. Ayrıca Yunanistan diğer dinleri ve dini grupların ülkedeki varlığını bir “tehdit” olarak görmemektedir. Ancak Doğu (Rum) Kilisesine bağlı din ve politika baronlarının sıkça dile getirdiği gibi İslam, Türk kimliği ve özellikle Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu, Yunanistan için en büyük tehdittir.
Yunanistan’da, din olarak “Müslüman” ve köken olarak “Türk” olmaktan başka hiç bir “suçu” olmayan Yunan vatandaşı Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu, ırkçı zihniyet tarafından “tehdit” olarak görülmekten vazgeçilmedikçe, bu ülkede gerçek anlamda demokrasiden söz etmek mümkün olmayacaktır.