“Ben yapamadım çocuğum yapsın” mantığı
Otuz, kırk sene ve öncesinde yaşanan sefil hayatlar, yaşam standartlarının en aşağı seviyede olması gibi durumlar insanımız için artık umutların kesildiği, haya
Otuz, kırk sene ve öncesinde yaşanan sefil hayatlar, yaşam standartlarının en aşağı seviyede olması gibi durumlar insanımız için artık umutların kesildiği, hayattan bir şey beklemedikleri dönemler olmuştur. Bundan yaklaşık yirmi sene önce ise durumların artık düzelmeye başladığı dönemler olmakla birlikte hayat artık yaşanabilir duruma gelmiştir. Bir yandan “artık yaşayamadıklarımı yaşayabilirim” hissi bütün ebeveynlerin zihninde canlanırken, öbür yandan da “bu yaşta mı?” sorusu gelir akıllara ve hayaller bir kez daha suya düşer. Derken, bir anda bakmışsın ki çocuğun olmuş ve mantık dolu o fikir akıllarda yeşerir: “Ben yapamadım çocuğum yapsın”.
***
Benim yapamadığım, fakat çocuğumun yapması gerekenleri iki kategoriye ayırmak lazım. Bunlar zorunlu ve zorunsuz ihtiyaçlardır.
Zorunlu İhtiyaçlar
İlk önce neyi yapamadığına bakalım. İlk başta istediğin yemeği yiyemedin, istediğin oyuncağa sahip olamadın, güzel kıyafetlere sahip olamadın, ilkokuldan ötesini okuyamadın belki ilkokulu da okuyamadın. Bu gibi ihtiyaçları belirli bir kategori altında toplayacak olursak, bunların giderilmesinde herhangi bir sorun yok. İnsan elbette ki karnını doyurmalı, oyun oynamalı, güzel giysiler giyebilmeli, eğitim görmeli.
Bunların giderilmemesi durumunda suç veya intihar gibi patolojik vakaların ortaya çıktığını kimse inkar edemez. Belki birçoğunuz eğitim, güzel giysiler giymek ve oyun oynamayı zorunlu ihtiyaç kategorisinin dışında tutabilir ama ben sosyal bir varlık olan insanın sağlıklı bir biçimde sosyalleşmeyi gerçekleştirebilmesi adına bu ihyaçları zorunlu görüyorum.
Zorunsuz İhtiyaçlar
Az önceki kategoriye dahil olan unsurların dışında bir de yaşamda kontrolün azılmasıyla birlikte bazı unsurlar eklenebilmektedir. Bunları da ayrı bir kategori altında toplayalım. Bu kategorilere örnekler: Ben istediğim gibi israf edemedim çocuğum etsin, ben istediğim gibi açık giyinemedim çocuğum giyinsin, ben istediğim gibi içki içemedim çocuğum içsin vs. vs. diye gider...
Burada apaçık bir sorun var ki, o da bunların asla zorunlu kategorisine giremeyeceğidir. İnsanın israf etmeden, açık giyinmeden veya içki içmeden bir hayat sürmesi kesinlikle olumsuz sonuçlara yol açmayacaktır. Bazı zorunsuz ihtiyaçlar bize tam tersi olumlu etkiler bırakabilir, fakat kategorinin temasıyla uyuşmadığı için bu ihtiyaçları yazının sonunda ele alacağım.
Belki asıl sorunun üzüntü ve mutluluk olduğunu göz önünde bulundurursak, bunların yapılması daha mutlu bir yaşama sebep olacağı düşünülebilir, ancak insanoğlu bir şeye sahip oldukça sürekli daha fazlasını ister. Dolayısıyla, bir arzunun karşılanması asla bir doygunluk hissiyatı yaratmayacak üstüne daha yüksek bir arzunun ihtiyacını doğuracaktır.
Bu arzuların seviyesi arttıkça çıta zirveye oturacak ve bir yerden sonra bu arzuların tatmini mümkün olmayacaktır. Böyle bir durumda da psikolojik sorunların, suçların ve toplumsal kaosun artması gibi sorunların ortaya kaçınması kaçınılmaz olacaktır. En büyük örneği ise Avrupa’nın en refah ülkelerinden biri olan İsveç’in aynı zamanda intihar ve tecavüz vakalarında da zirveyi paylaşmasıdır.
Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Kontrolsüz bir şekilde zevk-ü sefa süren toplumlar akabinde çöküşü de yaşamaktadır. Bu örneği sadece makro düzeyde değil mikro düzeyde de anlamalıyız. Mesela, yazı boyunca bahsettiğim yaşam tarzını benimsemiş bir ailenin ömrü üç nesil sonrasını aşmayacaktır. Aynı durum bir mahalle veya bir köy için de geçerli. Hayatı sırf zevk sürme yeri olarak benimseyen sosyal bir grup (aile, köy, ülke vs.) eninde sonunda acılı sonu da görecektir, nitekim bunun örnekleri tarih sayfalarında mevcuttur.
Ne Yapmalıyız?
Gençliğimizde zevk vermesine rağmen yapmadığımız şeyler içimizde kaldı diye bunları çocuklarımıza yaptırmak hayati bir hatadır. Elbette ki sadece zorunlu ihtiyaçların karşılanmasıyla bir yere varılamaz. Ancak zorunsuz ihtiyaçları ikiye ayırmak lazım. Burada en çok dikkat edilmesi gereken şey zorunsuz ihtiyaçlar arasından giderilmesi gereken ihtiyaçların ontolojimize (insan yaradışına) göre olmasıdır. “İnsan neden vardır?” sorusunu akla getirdiğimiz zaman bu “Ne yapmalıyız?” sorusuna da cevap getirecektir. Hülasa, zorunsuz olarak ihtiyaç duyduğumuz şeylerin tatmini bizi sadece çalışıp tüketmeye sevkedecekse bunlardan uzak durmalı, tam tersine bu ihtiyaçların tatmini bize bir görevin tamamlandığı hissini verecekse bunlara yakın olmalıyız.