Zamanın penceresinden bağımsız siyasal arayışlarla başlayan DEB partisinin kuruluş hikâyesi
Yunanistan'daki siyasi partilerin ortak tutumu, Türk azınlığın hukuki statüsünü yok sayan bir düzlemde somutlaştı.
Siyaset, şiddete başvurmadan toplumun mutluluğunu sağlamaya yönelik izlenen bir mücadele yöntemidir. Yaygın deyimle siyaset, problem çözme sanatıdır. Ancak makyavelist bir anlayışla konunun ahlâkî boyutu yok sayılarak hedefe ulaşma adına siyasette her yolu mübah saymak, onun kurumsal ilkelerini ciddi anlamda örseler ve bu durum, doğal olarak toplumda yeni arayışlar, yeni siyasal önermeler gündeme getirir. Öyle veya böyle, bugün siyaset toplumsal hayatın bir gerçeğidir. Bu gerçek karşısında Batı Trakya Türk azınlığı da ülkemizin siyasi realitesiyle doğal, doğal olduğu kadar da zorunlu bir ilişki içindedir.
Azınlığın siyasetle ilişkisini irdelerken ona dönük devletin perspektifinde hiç değişmeyen bir özelliğinin altını çizmek gerekir. Başından itibaren azınlığa düşük yoğunluklu ve icazete dayalı bir siyaset tarzı öngören yönetim, onun kendi siyasi dinamiklerini işletmemek üzere bir anlayış benimsedi. Oysa çeşitli sorunların ağırlığıyla siyasetin çekim merkezinde yer alan azınlıkta bir yöntem haline gelmiş olan bu siyasal döngü, bağımsız milletvekillerinin seçilmesiyle kırılmış oldu.
1970’li yıllara kadar azınlığın siyaset erbabı, çeşitli siyasi partilerden milletvekili seçilse bile genel olarak azınlık eksenli bir siyaset anlayışı benimsedi. Ne var ki o tarihten sonra devletin azınlık siyaseti, dışlayıcı bir anlayışla daha radikal bir çizgiye kaymaya başladı. Ülkemizde siyasi partiler, belirledikleri ortak azınlık politikası temelinde birleşti. Partilerin ortak tutumu, Türk azınlığın hukuki statüsünü yok sayan bir düzlemde somutlaştı. Uluslararası ve anayasal yükümlülüklerini dikkate almayan Yunan hükümetinin kendi iç meselesi mantığıyla azınlığa vaziyet etmeye başlaması, siyasette yeni seçenekler üretme zorunluğunu toplumun önüne koydu.
1980’li yılların ortalarından itibaren Türk azınlık, siyasette yeni mecralar oluşturmak amacıyla bağımsız liste kurma fikrine cevap aradı. Bir devlet planı dâhilinde sorunların katmerleştiği bir dönemde halk yığınlarının akın ettiği 29 Ocak 1988 protestosu, azınlığın kimliğine saygı talebiyle kamuoyunda büyük bir etki yarattı. Bu olaydan bir süre sonra Batı Trakya’da ilk kez bağımsız milletvekilleri seçildi. Bu her iki tarihsel olay, kabuğundan kurtulan Türk azınlığın özgüveninin başarılı birer testi niteliğinde bir sonuç yarattı. O dönem bağımsız milletvekillerinin seçilmesi, azınlığın en güçlü hukuki dayanağı olan Lozan Antlaşması ile güvence altına alınan hukukunun yok sayılmasına karşı toplumsal itirazın iradesi biçiminde tecelli etti. Bu durum Yunanistan’ın siyasal hayatında beklenmedik bir durum olarak karşılandı. Azınlık toplumunun kimliğine ve hukukuna saygı talebi üzerinden kendilerini Türk tanımlayan Dr. Sadık Ahmet ile Ahmet Faikoğlu’nun Yunanistan parlamentosuna bağımsız milletvekili seçilmeleri, Yunan hükümetinin baskıcı ve ayrımcı uygulamalarının dünyaya deşifre edilmesine olanak sağladı. Başta Yunan Meclisi olmak üzere, ülkenin dört bir tarafında Batı Trakya Türklerinin kimlik konusu tartışmaya açıldı. Çeşitli haksızlıklara maruz kalan azınlığın talepleri, Avrupa ve Amerika gibi dünyanın önemli siyasi merkezlerinde destek bulmaya başladı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Yunan hükümetine göre ise kendilerini Türk kabul edenler cezasız kalmamalıydı. Bu hareketin başını çeken Dr. Sadık Ahmet gibi kendilerini Türk olarak tanımlayan diğer adaylardan bugünkü Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif de yargılanıp cezaevine kondular. Ne var ki bu mahkûmiyet kararı Yunanistan adına hiçbir sonuç vermedi. 1990 yılında ABD, Helsinki Watch’a dayandırılan bilgi ve belgelerden hareketle bir rapor yayınlayarak Yunan hükümetini Lozan Antlaşması’na riayet edip Batı Trakya Türk azınlığının kimliğini tanımaya ve ayrımcı uygulamalara son vermeye davet etti. Yunan hükümeti, kendisinin yarattığı azınlık sorunu nedeniyle üzerinde büyük bir baskı hissetmeye başladı. Zolotas başkanlığındaki koalisyon hükümeti, azınlığa yönelik eşitlik vaadeden kararlar açıkladı. Bu kararlar, ayrım gözetmeyerek vatandaşlar arasında eşitlik biçimde açıklanmış olsa bile ülkemizde tam eşitlik ilkesi bugüne kadar hiçbir zaman uygulanmadı. Gayr-i menkul ve ehliyet alma, işletme açma gibi kimi yasakların kalkmasıyla bu önlem paketinin sınırlı bir kapsamı oldu. Azınlığı teskin etmeye yönelik bu adımlar atılırken bağımsız milletvekili statüsü, Yunan hükümeti için baş ağrısı olmaya devam etti. Tabii bu sorunun çözümü için bir süre daha beklemek gerekirdi. Nitekim 1992’de, Türk azınlığın iradesine vurulan darbe, ülke genelinde %3’lük seçim barajının konulması ile gerçekleşti. Azınlık açısından siyasetin genlerini değiştiren bu uygulama, Zolotas kararlarının felsefesine uygun olarak topluma ekonomik açıdan biraz olsun nefes alma imkânı verirken, karşılığında azınlık siyasetini adeta esir alacak bir emr-i vaki yarattı.
Bağımsız milletvekili seçilme hakkının tasfiyesi üzerine azınlık iki değişik siyasi seçenekle karşı karşıya geldi. Dr. Sadık Ahmet’in fikir babası olarak öncülük ettiği seçenek, milletvekili seçilemese dahi azınlığın sesi olacak bir partinin kurulmasının önemini vurgularken diğer taraftan Dr. Sadık’ın seçenek olarak dahi düşünmediği mevcut partilerle siyaset yapmak olasılığıydı. Böyle bir tercih ona göre yanlış sonuçlar doğuracaktı.
Bağımsız milletvekili seçilme olanağının fiilen ortadan kalkması karşısında oluşan şartlarda azınlık siyasetine bu garabeti reva gören partilerden seçilecek milletvekilinin görevini yapamayacağını değerlendiren Dr. Sadık, onun yerine azınlığın örgütlenmesine ve özgür iradesine aracılık edecek bir partinin kurulmasını fazlasıyla önemsedi. DEB’in kuruluşu bu siyasal zaruret üzerine gerçekleşti.
Aynı mantıkla zamanın penceresinden bakarken 2006’da mecliste yasalaşan “Kapodistrias Planı” adlı yasayla Yunan hükümeti yerel yönetimler düzeyinde de azınlığı dışlayacak bir dizi ucube uygulamalarla onu aktif siyasetin dışında tuttu. Bölge haritasını kesip dikip bir yerel yönetim haritası oluşturan devlet bu haritada azınlık siyasetçilerine figüran rolü biçti.
Bugüne gelip baktığımızda Türk azınlığın dört milletvekili var ama -onlar iyi niyetli olsalar bile- sorunların çözümü için bu yeterli değil. Demek ki her ne şekilde olursa olsun milletvekili unvanına sahip olma seçeneği, toplumun derdine derman olmaya yetmemektedir. İşte mevcut partilerin şemsiyesi altında topluma böyle bir siyaset kültürü dayatıldı.
1989-1993 yılları arasında toplam dört yıl kadar bir zaman görev yapan bağımsız milletvekillerinin yanı sıra toplumun çeşitli sorunlar karşısında sağlıklı refleks vermesi sayesinde elde edilen en somut sonuç Zolotas hükümetinin almak zorunda kaldığı vatandaşlar arasında görece eşitlik kararlarıdır.
Bugün sadece kendi rahatına odaklanan, kendilerini artık azınlıktan dahi görmeyen bazıları sürdürdükleri konforlu hayatlarını geçmişte eşit haklar için verilmiş bir mücadeleye borçlu olduklarını hiç unutmasınlar! Batı Trakya Türklerinin hak ve hukuku uğruna o mücadele yapılmasa, o bedeller ödenmeseydi eğer, hiç şüphe yok ki garson olarak dahi iş bulmaları çok zor olurdu.
Kuruluşundan otuz yıl sonra bugün, azınlıkta siyasetin tıkandığı bir dönemde Dostluk Eşitlik ve Barış partisi, toplumun umutlarının filizlenip dal budak salmasında tarihi bir görev üstlenmiş bulunmaktadır. Tıpkı otuz yıl önce olduğu gibi bu durum, bugün de bazı çevrelerin uykusunu kaçırmaktadır. Çareyi, DEB’in mahkemece kapatılmasında ararlar. Bu ne kadar hukukî, ne kadar demokratik bir işlem olur, ayrı bir tartışma konusu ama şu kadarını söylemek gerekir ki Dr. Sadık Ahmet’in bir emaneti olarak topluma bırakılan DEB kapatılırsa eğer hiç kuşku yok ki onun daha büyüğü kurulur.
Hayatını azınlık davasına adamış Dr. Sadık Ahmet’in ölümünün yıl dönümü olan her 24 Temmuz günü başta anavatan Türkiye’den parti genel başkanları, parti temsilcileri, milletvekilleri, Bulgaristan ve Kuzey Makedonya Türklerinden parti temsilcileri, milletvekilleri ve dernek başkanları, Gümülcine ve İskeçe’ye bağlı şehir ve köylerinden otobüsler dolusu kalabalık gruplar onun aziz hatırasına bir dakikalık saygı duruşu için Gümülcine’ye gelirler.
Siyasi partileri ne olursa olsun, siyasi tercihleri, siyasi kararları ne olursa olsun, bizim partili siyasilerimiz Dr. Sadık Ahmet’in aziz hatırasına bir dakikalık dahi saygı duruşunu neden bu kadar çok görürler, diye merak ettim sonsöz olarak.