“Türkiye Batı Trakya’dan Elini Çeksin!”
Gerek devlet yetkilileri gerekse farklı parti mensupları zaman zaman yaptıkları açıklamalarda, Türkiye’nin Azınlığa yakın alaka göstermesinden dolayı rahatsızlı

Gerek devlet yetkilileri gerekse farklı parti mensupları zaman zaman yaptıkları açıklamalarda, Türkiye’nin Azınlığa yakın alaka göstermesinden dolayı rahatsızlıklarını dile gitiriyor ve onunla ilgilenmemesi gerektiğini söylüyorlar. Neden olarak da, bunun “doğrudan Yunanistan’ın iç işlerine karışmak” olduğunu ileri sürüyorlar.
Yunan basını, siyasiler ve bir kısım medya mensuplarının ağzından düşürmediği bu klişe söylemin son günlerde de sıkça dillendirildiğine şahit oluyoruz. Yunanistan ne zaman Türkiye ile arayı bozmak ve mesafe koymak istese “Türkiye, Batı Trakya’daki Azınlığı ilgilendiren konulara karışmasın, Batı Trakya’dan elini çeksin!” argümanı ileri sürülüyor.
Bunlar ne yüzle konuşuyorlar! Bu kadar pişkinlik nasıl oluyor, diye sormadan edemiyoruz bazen...
Türkiye Batı Trakya’ya karışıyor mu? Müslüman Türk Azınlığı ile ilgileniyor mu? Karışabilme ve ilgilenebilme yetkisi var mı? Varsa, nasıl ve ne kadar?
Bilenler için ortada kesin bir gerçek vardır. O gerçek de Lozan Antlaşması başta olmak üzere garantör devletler Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı olarak yapılan sözleşmeler ve bunlardan doğan “Karşılıklılık” ilkesidir.
Yani anlaşma iki taraf arasında yapılır ve “karşılıklılık esasına” dayanır. Lozan’ın Azınlıklara İlişkin Bölümü bu esasa mütealliktir. Ondan sonra da iki ülke arasında yapılan göç, eğitim ve kültür anlaşmaları da öyle. Buna göre Türkiye kendisine emanet edilen Gayrımüslimleri, Yunanistan da kendisine emanet edilen Batı Trakya Müslüman Türkleri anlaşmalara göre gözetip kollayacak, Azınlık haklarına saygı gösterecektir.
Burada işin püf noktası, Azınlık Haklarının Korunması ile ilgili anlaşmanın bağlayıcı taraflarının Türkiye ve Yunanistan olduğudur. Bu ülkeler taraftırlar ve her ülke anlaşmalar gereği söz verdiği ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmekle mükelleftir. Ülkeler, bu azınlıkların haklarını koruyacaklarına dair karşılıklı taahhütte bulunmuşlardır.
Bu ülkeler kendilerine emanet edilen azınlıkların haklarına riayet etmekle mükellef oldukları gibi, aynı zamanda emanet olarak bıraktıkları soydaşlarıyla da ilgilenmek, onların hak ve hukukunun verilip verilmediğini gözetmekle mükelleftirler. Bu, doğal olarak iktiza eden bir hak ve durumdur.
Dolayısıyla, bu hakikat ortadayken Yunanistan’ın ikide bir “Türkiye Batı Trakya Türkleri’ne karışmasın, ilgilenmesin” demesinin hiçbir hükmü yoktur.
Ülkelerin, garantörü oldukları azınlıklar ile ilgilenmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Velhasıl Türkiye ve Yunanistan da kendi soydaşı olan azınlıklarıyla ilgilenecek ve onları koruyup kollayacaktır.
Yunanistan, nasıl ki İstanbul ve hatta Lozan hükümlerinin dışında kalan bölgelerdeki soydaşları ve dini kalıntılarıyla yakından ilgileniyorsa, Türkiye de doğal olarak soydaşı olan Batı Trakya Türk Azınlığı, Rodos, İstanköy ve diğer bölgelerdeki soydaş ve tarihi kalıntılarıyla ilgilenecektir.
Aksi halde sormak lazım: Yunanistan’ın bu ilgi ve alakası “Türkiye’nin iç işlerine karışmak” olmuyor mu? İstanbul’un dışında İzmir’de, İznik’te, Kapadokya’da, Bozcaada’da anlaşmalarda olmadığı halde Türkiye’nin müsamahası ve iyi niyeti ile kiliseleri onarmak ve buralarda ayin yapmak, Yunanistan’dan gönderilen paralarla okulları tamir ederek faaliyete açmak nasıl izah edilir?
Siz kendi soydaşlarınıza sahip çıkacaksınız, anlaşmaların öngörmediği haklardan yararlandırmaları için teşvik edecek ve yararlandırılğında da tadını çıkaracaksınız, ama Batı Trakya Türkleri söz konusu olunca kıyameti koparacaksınız. Yok öyle yağma! Kendi azınlığın için istediğini diğerinin azınlığına da vereceksin.
Yunanistan ve Türkiye, kendi azınlıklarına sahip çıktıkları taktirde zaten birbirine müdahale etmesine de gerek kalmaz. Mutlu azınlıklar, ülkelerin ilişkilerine normalleşme ve iyi ilişkiler getirir. Güven ortamı, huzur ve barışı pekiştirir.
Ama herhangi bir ülke azınlığına iyi davaranmamaya başladığında, o zaman külahlar değişir. Sorumlu ülke azınlığın geleceğini tehlikeye atacak adımlar atarsa, garantör ülke devreye girer ve gerekeni yapar. Kıbrıs’ta olduğu gibi. Umalım ki, böyle bir şey hiçbir zaman olmasın.
İç işlerine karışmaktan ve barıştan söz edilmişken sormak lazım; Yunanistan yıllarca bu anlamda ne yaptı?
Ülkelerin soydaşlarıyla ilgilenmeleri birbirinin “iç işlerine karışmak” mıdır ayrı bir konu, ama bir ülkenin diğerinin yıkımına veya insanlarının ölümüne sebep olacak kadar “karışmasına” ne denir acaba?
Unuttuk veya bilimediğimizi mi sanıyorlar. Açıktan yıllarca ve belki hala Lavrion gibi kamplarda PKK’lı teröristleri eğiten kim? Terör ötgütlerine yardım ve yataklık yaparak her açıdan destekleyen kim? Yunan devleti Türkiye’nin iç işlerine karışmanın ötesinde onu yıkmak isteyenleri destekledi. Hala dahi desteklediği görülmektedir. SİRİZA başta olmak üzere bütün siyasi teşekküller HDPKK’yı kayıtsız şartsız desteklemektedirler. YPG/PKK terör örgütünün saflarında Yunan bayraklarıyla savaşanlar ve daha nicesi var.
Durum bu iken Yunanistan Türkiye’ye uluslararası hukuku ve nizamı hatırlatarak iyi komşuluk dersi vermeye çalışıyor. Bence Yunan hükümeti bir an önce aynaya bakmalı ve kendisine çeki düzen vermelidir.
Yunanistan’ın hükümet, parti ve devlet yetkilileri durmadan Azınlığı hizaya getirmeye çalışan açıklamalarla adeta tehdit ediyorlar. Ne kötülüğünü gördüler bu Azınlığın! Türkiye bu azınlığı art niyetli bir şekilde kullanmak isteseydi eğer, bunu çok rahat bir şekilde yapardı. Bu azınlık art niyet taşısaydı, bu kadar zulme rağmen demokratik çözüm yollarında ısrar etmezdi.
Son söz: Aklın ve barışın yolu birdir... Biz her zaman barıştan yana olacağız.